Asıl adı Ernestine olan Eren Eyüboğlu Romanya’da doğdu. Sanat serüveni, ortaokul döneminde aldığı özel resim dersleri ile başladı. Romanya’daki sanat eğitimini tamamlayıp 1929’da mezun olduktan sonra Paris’e geçti ve burada dört yıl süreyle André Lhote’un öğrencisi olarak eğitim aldı, bu dönemde özellikle Monet ve Cezanne’ın eserlerinden etkilendi.

1930’da Paris’te tanıştığı Bedri Rahmi Eyüboğlu ile 1936’da evlenip Türkiye’ye dönmesi, Anadolu’nun folklorik özelliklerini ve doğayı eserlerine taşımasına ilham kaynağı oldu.

Eren Eyüboğlu resim sanatı ve izlenimcilik hakkındaki görüşünü şöyle dile
getiriyordu:

Resim nedir? Resim, ışığa kavuşan her şeyi büyük bir aşk ile incelemek ve bu aşkı renkler ve çizgiler aracılığı ile insanlara aşılamak sanatıdır…
Işığın parmağı nereye değmiş ise orada ressama bir konu göstermiştir. Resim sanatı ışıkla başlar ve ışıkla biter. Işığın bittiği yerde şiir, müzik, roman yollarına devam edebilirler, hatta çok daha uzağa gidebilirler.

Eren Eyüboğlu’nun sanatı, tıpkı bir nehir gibi, hem dingin hem de coşkulu akıntılar barındırır. Romanya’dan Türkiye’ye uzanan yolculuğunda, sanata ve hayata dair derin tutkularını tuvaline yansıttı. Bedri Rahmi Eyüboğlu ile evliliğiyle birlikte, Anadolu’nun zengin folklorunu ve doğal güzelliklerini eserlerine taşıdı. Sanatı, Batı teknikleri ile Anadolu’nun ruhunu harmanlayarak özgün bir sentez yaratma çabasıdır.

Eren Eyüboğlu, sanatında detaya boğulmaktan kaçınarak, resimde bütünlüğü ve içindeki lekeleri aradığını belirtir. Deseni, resmin temeli ve güzelliğinin bir göstergesi olarak görür. Yirminci yüzyıl sanatında desenin öneminin azaldığını, ancak kendisinin deseni bir yapıt olarak değerlendirdiğini vurgular.

Balıkçı Dükkanı Tablosu Eren Eyüboğlu
Balıkçı Dükkanı, Eren Eyüboğlu

Sanat yolculuğu, Batı’dan Türkiye’ye uzanır ve Anadolu’nun zengin kültürünü, folklorik değerleri ve günlük yaşamın izlenimlerini eserlerine yansıtır. Soyut sanatın Türkiye’deki kökenleri üzerine düşüncelerini paylaşır ve sanatının, modeller olmadan boş bir tuval üzerine yaratım sürecini anlatır. Resim, seramik, ve mozaikte Anadolu motiflerini işleyerek, kültürel mirası modern bir bakış açısıyla sunar.

İlhamını şu sözlerle anlatıyordu:

Bence resimde konu kıtlığı diye bir şey yoktur. Samimi bir ressam için; kendine en yakın olan eşya ve insanlar, manzaralar bir gün nereden geldiği bilinmeyen bir tesirle resimlerine ilham kaynağı olabilmelidir. Aynı zamanda, her düşünsel olay ve konuyu da resmedebilecek kadar da ufku geniş olmalıdır.

Resim, mozaik ve seramik gibi farklı disiplinlerde eserler üreten Eyüboğlu, sanatında sadeliğe, ritmik çizgilere ve coşkulu renklere yönelerek, temalarına çağdaş bir yorum kazandırdı. Kendi sanat anlayışını; Anadolu insanının, doğasının ve kültürünün plastik özellikleriyle birleştirerek, hem geleneksel hem de modern bir bakış açısı sunar. Eserlerinde, geometrik ve kübist yapılarla, Türk halk sanatından esinlenen motifleri bir araya getirerek, sanatın evrensel diliyle yerel değerleri buluşturur.

Anadolu’nun Zengin Mirasıyla Beslendi

Birçok Türk ressamı, Anadolu’nun zengin ve çeşitli medeniyet mirasını görmezden gelirken ve sanatsal ilhamlarını yalnızca Batı’dan alırken, Romanya kökenli Eren Eyüboğlu, Anadolu’nun derin ve zengin kültürel kaynaklarından esinlenerek sanatını şekillendirdi. Türkiye’yi tam anlamıyla benimseyen ve Türk sanat tarihinde kendine özgü bir yer edinen Eyüboğlu, eserlerinde bu kadim toprakların ruhunu ve estetiğini modern bir bakış açısıyla yorumlayarak, Türkiye’de kadın ressam olarak öne çıktı.

Eyüboğlu’nun sanatı, onun hayat felsefesini de yansıtır: zorluklara karşı direnç, sürekli bir üretim arzusu ve hayata tutkuyla bağlanma. Türkiye’ye olan derin sevgisi ve aidiyet duygusu, onun eserlerine yansıyan en güçlü temalardan biridir. Sanatı, Anadolu’nun zengin mirasını çağdaş bir dille anlatırken, aynı zamanda bu toprakların kadim hikayelerine yeni bir soluk getirir.

Eren Eyüboğlu, Türk sanat tarihinde, kökleri derinlerde olan ama dalları her daim yeniliğe açık bir ağaç gibi durmaktadır. Onun eserleri, sanatın yalnızca bir ifade biçimi olmadığını, aynı zamanda yaşamın ta kendisi olduğunu hatırlatır. Sanatıyla Eyüboğlu, bize, her türlü zorluğa karşın, yaratıcılığın ve sevginin gücüyle ayakta kalmanın mümkün olduğunu öğretir.